bir bir geliyor aklıma herşey.
meğer lafla yürütüyormuşum ben o peynir gemisini
bir fotoğraf yıkabiliyormuş herşeyi batırıyormuş işte o gemiyi!
gitmek istiyorum herşeyden ve heryerden.
milâdını doldurmuş bir takvim gibi hissediyorum kendimi
eski günlerin her birinden kayıklar yaparak filo kurmuşum meğer ben
gitmek istiyorum açılmak istiyorum denizlere kaçmak istiyorum
alışamıyorum insan küfüne artık.
ve ağlayamıyorum sadece yutkunuyorum
yutkunuşlarım sadece boğazımda düğümleniyor.
sinirleniyorum fakat öfkem içimde patlıyor. yerimden dahi kalkamıyorum
GİTMEK İSTİYORUM. HERŞEYDEN TÜM HATIRADAN GİTMEK İSTİYORUM.
29 Aralık 2013 Pazar
9 Aralık 2013 Pazartesi
ölmek derken?
"manevi ölümler adına yazılır bazı şarkılar o yüzden ölümden korkum yoktur benim. defalarca öldüm şarkılar şahit.
böyle şarkılar manevi açıdan hep öldürür ki manevi ölümler en zorudur ölümlerin
bir beden bir kurşunla devirebilir fiziki açıdan
fakat manevi ölüm denen şey öyle değildir şarjörler dolusu mermilerden sıyrılıpta bir bıçağın üzerine koşarsın delice."
böyle şarkılar manevi açıdan hep öldürür ki manevi ölümler en zorudur ölümlerin
bir beden bir kurşunla devirebilir fiziki açıdan
fakat manevi ölüm denen şey öyle değildir şarjörler dolusu mermilerden sıyrılıpta bir bıçağın üzerine koşarsın delice."
"yoksun ve yokluğunu aramıyor değil bazen. insanlara bişeyler anlatmaya çalışıyorum sevgi adına adanmış bir hayatın üzerine aşkın değerini yutkunuyorum ve susuyorum öylece bakıyor gözler beni anlamıyor. onu anladığımda o an gözlerimi ellerimin o yokluğu sarmalıyışına kitleniyorum. masanın üzerinde iki el. ya parmaklarının arasında bir dal sigara oluyor işte ya da bir bardak içki. yutkunamıyorum.. direnişler yersiz ve yeryüzünde anlaşılamamak. saplanıyor bıçak gibi bedenime arıyorum. lanet olsun arıyorum."
16 Kasım 2013 Cumartesi
bir cümle söylemek istiyorum!
ben çok özlüyorum onu. yaz günlerinde geçen o sarnaşık günler ençok bu soğuk kış günlerinde lazımmış oysa. iz bırakılıyor öyle deme tanrım. ben seviyorum imkansızlık içinde başkaldırıyı ve sevgi yaratmayı. yaşamayı görev bellemişken ben yangın yerinde..
20 Eylül 2013 Cuma
Kesat Kral
yokluk anlamını yitiyor şimdi birbir çareler yükleniyor omuzlarının arasına ve bu yükleniş ağır bir çığlıktır.
deformasyona uğrayan, sempozyumlara direnen hıçkırıklara şarkıdır sessizliğin çağlayanında gürleyen, intihara kadar sürükleyen enternasyonal duygusallık Elbet bir gün domalacaktır yalnızlığa.
deformasyona uğrayan, sempozyumlara direnen hıçkırıklara şarkıdır sessizliğin çağlayanında gürleyen, intihara kadar sürükleyen enternasyonal duygusallık Elbet bir gün domalacaktır yalnızlığa.
15 Eylül 2013 Pazar
kaçtım bir korkağım özür dilerim.
"battığında ölür gemi. ve kaptan en son da olsa terk-i diyar eyler o gemiyi. kaderine terkedilmiş her gemi ağlamaklıdır buruktur. Nereye gitsen mavidir demiştik ya artık o maviye bulanmıştır artık yoktur gemi. ah o küçücük gemi. ve gemicikler ne boğuldunuz o maviliklerde aptallıktan başka bişey değildi."
7 Ağustos 2013 Çarşamba
bu şiirden sonrası yalandır.
Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.
Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar
Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını
Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların
İstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler
Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar
Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun
Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları
Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün
Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak
Buz tutmuş bir dünya ortasında
Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar
Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden
Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...
O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından
Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o
Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten
Yerleşik yargıları olmadı hiç
Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike
O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi
Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden
Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar
Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız
Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur
Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı
Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı
nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman
ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima
hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere
pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de
Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.
Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar
Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını
Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların
İstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler
Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar
Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun
Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları
Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün
Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak
Buz tutmuş bir dünya ortasında
Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar
Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden
Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...
O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından
Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o
Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten
Yerleşik yargıları olmadı hiç
Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike
O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi
Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden
Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar
Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız
Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur
Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı
Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı
nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman
ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima
hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere
pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de
Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan
6 Temmuz 2013 Cumartesi
10 Haziran 2013 Pazartesi
Ve Deniz sessizce terkedilirken..
bir denizden kopan kaptan gibiyim. Biraz duygularım benim kadar aylak ve otoritemin yıkıldığı devrim bu bi nevi. ve bişeylere direnişim. alışmışken o denizin dudaklarında ki neme ve çakıl taşları üzerine uzanmış bir beden üzerine doğan güneşe ve de yosun tutan envai çeşit insan küfüne herşeye karşı kaptanı olmak bir geminin. en son terkecek kişi olan bir kaptan iken! bir anda gitmek bilinçli intihardı. bir kurak çöle doğru yürüyorum şimdi. bundan sonra gördüğüm herşey bir seraptır.
7 Haziran 2013 Cuma
6 Haziran 2013 Perşembe
ayaz kılıç bileyen rüzgarımdır benim. Bense savaşa her daim hazır nefer.
kış bitti. ama hala
kalbimin damarlarında serin bir akış var hissediyorum. korkunç bir his bu
birazda çılgınca geliyor. bir tek bende mi oluyor bu diye düşünmeden
edemiyorum. Oysa ben bunu sadece sıratta hissetmiştim. günahlar ağır, yakıcı
bir hisle dokunuyordu zeminden tenime ama içim üşüyordu. hepsi geri de kalmıştı
hani bir kere daha olmuycaktı? o adam yargılanıp yakılmıştı, külleri
savrulmuştu gökyüzüne, bulutlara karışmıştı? belkide bu son yağmurlar
yüzündendir bu hissim. Küller gökyüzüne savrulmuştu tahmin ediyorum ki buluta
karıştı ve havanın o fizyolojik mutasyonuna uğrayıp bir yağmur damlası oldu ve
tenime değdi ve bana bunu hissettirdi. neyse bu da geçicek birgün..
geçmiş! benden neler aldı düşünüyorumda çevremde geleceğe dair
bir hata yapacak olana doğru dönüyorum çabalıyorum o hata olmaması için. Tamam
bazen insan yaşayarak öğrenmeli, bu şekilde büyümeli. ama bazı şeylerin vebali
çok ağır bunu biliyorum ben yandım. bir başkasının yanmasına göz yumamam.
Duygusal bir adamım. Tüm işlediğim cinayetler bu yüzdendir Tanrım. Affet beni..
henüz çocukçaydım. Birşeylerin farkında olmanın bana verdiği
bir sorumluluğa bürünmüş, gözlerimi karartmıştım. gözlerimi bir insan boyuna
izahlamış, kaşlarım çatık yürüyordum. Sevdalaydım. yeşilçam filmleriyle büyümüştüm.
"Sevgi emek ister" diye bir replik anımsıyorum. Kadir İnanır ve
Türkan Şoray ın bir filminden. bu sadece film de geçen herhangi bir replik
değil hayatın öz cümlelerini bir kitapta toplasam ilk on cümlemin arasına
girecek kadar anlam yükledim. Anlamı derin benim için. Ve ben derinleri
severim. Yüzme bilmem pek. boğulmayı göze almayı severim yaşamak adına
çırpınışları..
benim sevdam henüz modern beşeri kalıplara sığmamış, soyutlukla
sıvanmış "vatan, bayrak" sevdasıydı. Atalarıma aşığım. Onlar gibi
yaşıyordum adeta, Dünya nın tüm rehavetine, rahmetle kucak açıyordum. Ama
birgün yıkılıcaktım bir başka devletin bir fitnesiyle. Fünye takılıp
uçuralacaktı ya bedenim ya da aklım. ve o gerçekleşti bir devlet tarafından
aklım da bedenimde yıkıldı. Kalp ve beyin arasına öyle bir fitnedir ki aşk.
Hiçbir gücün yıkamadığı bu ben ah bu ben! yıkıldı.. Bir kadın tarafından..
geçmişteki ahmaklıklarımın bedeliydi belkide "her kadın gelip geçer soyun
giyin biter" sloganını deviren anarşizmdi aşk, gönül monarşilerini dize getiren, sarayları
meyhaneye çeviren, haremleri zindana çeviren silahsız kuvvet bu aşk.. Aşk. tek
hece söylemesi çok kolay dilin telafuz edememesi için anca dudakların birbirine
dikili olması gerekli. Aşk bir kelimeden ibaret şimdi herkesin ağzında aşk ta
bir kitsch dir bana göre. Ucuz ve satıyor.. Her dilin mecmuası olmuş. Utanç
verici... Oysa aşk öyle midir? Bunu sadece gözleriyle gören bilir.. Aşk ı
görebilmek Dolunay'ın Güneş e yerini
bırakırken gökyüzünün mor yeşilimsi bir armoni yarattığını o saniselik an
gibidir. milyarlarca insan bunu görememiştir. Nedeni ise derine inme
korkusudur.
Bir Yer
bir yerden başladım.
Sonun enkazından çıkıp
bir gusülle şarapnel parçalarından temizlenip
kefenimi yırttım, yeryüzüne tırmandım yine toprağı tırnaklarımla kazıp
bir yerde bitmiştim ben. sonumu unuttum hafızam kayıp..
affetmiyorum kendimi bu yüzden.
bir yerde hep yanlış yapıyorum. kasedi sarıp sonun enkazından çıkmakla başlıyorum işe
Bir yerde kaybettim ben. ama nerde..?
Kaybettiğim bedenimden bir parçam mıydı yoksa ruhum mu?
ters giden birşeyler var. Annem bile artık aramıyor, kimse ağlamıyor..
alışamadım..
herkes mutlu. yağmur falan yağıyor arada ama hava hep sıcak.
iklim de değişik
mevsimler birbirleriyle sevişiyor
onca kahkaha üzerime geliyor ben mırıldanıyorum
bir kış akşamı şarkısını karmaşık,ağır ve hüzünlü
hatırlamak istiyorum! lütfen tanrım.
Ben nerde yanlış yaptım.
bir gusülle şarapnel parçalarından temizlenip
kefenimi yırttım, yeryüzüne tırmandım yine toprağı tırnaklarımla kazıp
bir yerde bitmiştim ben. sonumu unuttum hafızam kayıp..
affetmiyorum kendimi bu yüzden.
bir yerde hep yanlış yapıyorum. kasedi sarıp sonun enkazından çıkmakla başlıyorum işe
Bir yerde kaybettim ben. ama nerde..?
Kaybettiğim bedenimden bir parçam mıydı yoksa ruhum mu?
ters giden birşeyler var. Annem bile artık aramıyor, kimse ağlamıyor..
alışamadım..
herkes mutlu. yağmur falan yağıyor arada ama hava hep sıcak.
iklim de değişik
mevsimler birbirleriyle sevişiyor
onca kahkaha üzerime geliyor ben mırıldanıyorum
bir kış akşamı şarkısını karmaşık,ağır ve hüzünlü
hatırlamak istiyorum! lütfen tanrım.
Ben nerde yanlış yaptım.
Bir
dilden döküldükçe tümceler
Duyan
kulağın merkezi sisteminde depremler gerçekleşir
Gördü
gözlerim..
Söyledi
dilim, gözlerimi kapattığım anda yakamı bıraksın Özleyiş
Duvara
çarpıp zemine süzülmesini izlemeliyim kavanozdaki Sitemin
Aydınlığı
hapsettiğim gömlek cebim yırtılır
Sigara
ve çakmak! ciğerlere kanserin dağılımıdır.
bir
çığ düşer avuçlarıma kor olurum
sahiller
anlamsız şimdi sensiz her yanım deniz,tuz, tufan ve biraz da hasret
tanrı
sever seni de beni de sevgilim lakin bize savaş zaruret
gırtlağıma
inen bir giyotin gibidir hasret denen şey
özlüyorum
gerisi envai çeşit mecmua
sevgi
kelimesi kullanmaya çekiniyorum şimdilerde
sana
olan sevgiye hakaret gibidir
sahte
gelir..
ve
bir yaprak düşüyor dallardan rüzgar
estikçe
ben
eskidim
tanklar
geçiyor üzerimden sevgilim kırılmıyor kemiklerim sensizliğe direniyor
geleceğim
elbet geleceğim ve bu savaş bitecek ilebet sürecek sevda yağmurundan nitekim
çiçekler üreyecek.
ben
sensizliği değil hep seni seveceğim bir çığ düşecek yine avuçlarıma kor olacağım..
yok
olmayacağım!
yaşamak
görevimdir yangın yerinde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)